23 Ağustos 2008 Cumartesi

Elektrikli yılan balığı (Electrophorus electricus)

Bu balığın, vücudundaki tüm kasların yarısını oluşturan elektrik organları var. Bu organlar çok çekirdekli hücreler olan “elektrosit”lerden (elektrik hücreleri) oluşuyor. Elektrik akımı bu özelleşmiş hücrelerin biyokimyasal aktiviteleri sonucu oluşuyor. Elektrositler, 10 000 hücreden oluşan bozuk para şeklinde yapılar oluştururlar. Bu yapılar da 70 ya da daha fazla sütunlar halinde dizili durumdadır. Her hücrenin ürettiği akım miktarı çok küçükmüş gibi görünse de, bu büyük elektrosit yığınlarının aynı anda yüklerini boşaltmasıyla güçlü bir elektrik akımı elde edilir. Normal bir kas hücresinde üretilen elektrik akımı 0,1 voltken, elektrikli yılan balığının toplamda yaklaşık 650 volt akım üretebildiği ölçülmüştür. Bu rakam ölçülmüş en yüksek akımdır. Elektrikli yılan balığının ortalama 500 volt akım ürettiği kabul edilmektedir. Bu büyüklükteki bir akım, elektrikli yılan balığının avını fena halde sersemletmesine hatta öldürmesine, bunun yanında da herhangi bir avcının yılan balığını avlamadan önce bir kere daha düşünmesine yol açabilecek güçtedir. Bu akımın insanlar için de ölümcül olabileceğini ekleyelim. Elektrikli yılan balığının sebep olacağı bu elektrik şoku nefes alıp verme ve istemsiz kas hareketi gibi vücuttaki kimi fizyolojik fonksiyonların bozulmasına, hatta kalbin durmasına sebep olabilir.

B. Duygu Özpolat
www.biltek.tubitak.gov.tr

21 Ağustos 2008 Perşembe

LRT (Aksaray - Havalimanı) Katener Sistemi

LRT (Aksaray - Havalimanı) Katener Sistemi:

*İki taşıyıcı katener teli, bir kontak teli, bir fider teli olmak üzere dört telden oluşur. Otomatik gergilidir.
*Hat uzunluğu 18 km.
*Ortalama etap uzunluğu 1500 metre.
*Direkler arası açıklık: 22-60 metre.
*Mid-point tertibatı kontak teli ve ikiz katener telini etap ortasından sabitler. Etap başında ve sonunda bulunan otomatik gergi teçhizatları ile iki kataner teli ve kontak teli 3600 kg’lık bir gerdirme kuvveti ile gerdirilir.
*Sistem yüksekliği* 1 metre (Köprü altları ve tünellerde 0.25 metreye kadar düşer).
*Sistemde 4 iletken tel için anma akımı 1600 amperdir.
*Sistemin 40°C deki elektriksel direnci (4 tel için) 0,045 ohm dur.
*Bütün sistem çift izolelidir.
*Sistemin işletme hızı maksimum 100 km/h ’tir.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Demir Yolu Terimleri

Katener Sistemi: Tramvay veya LRT sistemlerinde aracın güzergah boyunca ve depo sahası içerisinde elektriksel olarak beslenmesini sağlayan (Trafo merkezinden araca kadar elektrik iletimini sağlayan) sisteme Katener sistemi denir. Katener sistemini oluşturan elemanlar tasarlanan hatta göre değişiklik göstere bilir. Genel olarak; Direkler, alt tüp, üst tüp, çapraz tüp, steady arm, katener teli, kontak teli, feeder kablosu, izalatörler ve bağlantı elemanlarında oluşur. Katener ve kontak teli ortalama 3500 kg lık bir kuvvetle gerdirilir.

Totman Pedalı(DEAD MAN PEDAL): 3 kademelidir (üst kademe: makinist yok, orta kademe: sürüşe hazır, alt kademe: DEAD MAN durumu*). 1. ve 3. durumlarda araş frenlemeye geçer, durur ve hareket etmez.

İvme Kolu: Aracın ivmelenmesi için kullanılan koldur. Hızlanmada 10, frenlemede 10 kademesi vardır. Kol sıfırdayken yani tam ortadayken araç ivmesizdir.

Ray Freni: Sadece acil durumlarda kullanılmalıdır. Makas geçişlerinde kullanılırsa deray* ettirme tehlikesi vardır. Çünkü ray freninde aracın ray fren pabuçları mıknatısa olarak yapışmaktadır. Bu pabuçlar makas dil uçlarına vurarak aracı deray ettirebilir veya araca veya makasa zarar verebilirler.

Kayma ve Kızaklama: Aracın harekete başladığı sırada tekerleklerin patinaj yapması ve frenleme esnasında tekerlerin rayda kayması.

Bıkın: İki rayın ortasında bulunur ve aracın geçişi sırasında araca sinyal bilgisi verir.

Boden: Araç tekerleğinin dış kısmındaki yüksek kısımdır. Aracın raydan çıkmamasını ve istikamet doğrultusunda ilerlemesini sağlar.

Raylar ana hatlarıyla ikiye ayrılır. Bunlar metro ve hafif metrolarda kullanılan vinyol tipi ve tramvaylarda hemzemin geçiş özelliğini sağlaması için kullanılan oluklu tip raylardır.

Kruvazman: Çapraz makas.

Gabari: Aracın genişlik ve yükseklik bakımından ölçüleri.

Ekartman: Yol açıklığı.

Conta: Rayların birleştirildiği yerler.

Kontr-ray: Belirli yerlerde aracın raydan çıkması halinde aracın hatta kalmasını sağlar.

Nivelman: Yolun proje kotuna yükseltilmesi.

Gizli Boşluk: Araçların geçişi sırasında yolun oturması ve araç geçtikten sonra tekrar yükselmesi sonucu
traversler* arasında meydana gelen boşluk.

*Travers: Üzerine rayların döşendiği ağaçtan, betondan veya demirden yapılan profil.

*Deray: Aracın raydan çıkması durumu.

*DEAD MAN Durumu: Makinistin sürüş esnasında herhangi bir nedenden ötürü bayılması veya hayatını kaybetmesi durumu.

*Direk, ray gibi basit terimler açıklanmamıştır.

16 Ağustos 2008 Cumartesi

İletim Hatlarının Elektromanyetik Uyumluluğu

İLETİM HATLARININ ELEKTROMANYETİK UYUMLULUĞU

Elektromanyetik (EM) dalgaların yaşantımızdaki rolü giderek artmakta. Haberleşme, uzaktan algılama, tümleşik sistemler, tıp, çevre, eğitim, pazarlama, savunma bunlardan sadece bir kaçı. Örneğin; henüz on yılını bile doldurmayan cep telefonu kullanımı, umulanın üzerinde, 20 milyon kişiyi çoktan aştı. Dünyada ise bu rakamın 2003 sonunda bir milyarı aşacağı neredeyse kesinleşti. Konuşma, mesaj gönderme, internet erişimi hizmetlerine yenileri, örneğin görüntülü telefonlar, eklenmekte. İnternet erişimleri, yerel ağlardan (LAN) kişisel ve evsel telsiz ağlara (Wireless Personal Area Networks - WPANS, Bluetooth, vb.) kadar uzanmakta. Tüm bunlar bir yandan birbiriyle daha az olumsuz etkileşen elektronik cihazların tasarımını, öte yandan EM dalgalarla canlıların etkileşiminin daha iyi anlaşılmasını ve -varsa- olası olumsuz etkilere karşı önlem alınmasını gerektirmekte. İşte bu iki gereksinim EMC (Electromagnetic Compatibility - Elektromanyetik Uyumluluk) ve BEM (Bio-electromagnetic - Biyo-Elektromanyetik) mühendisliklerinin doğmasına neden oldu. EMC ve BEM mühendisliği, genelde, cihazdan cihaza ya da cihazdan canlılara, çoğu kez, istem dışı, EM sızıntı kaynağının bulunması, nedenlerinin anlaşılması ve kontrol altında tutulmasıyla ilgilenir. Klasik elektrik, elektronik ve haberleşme mühendisleri, genelde, ürüne özgü EM etkilerle ilgilenirken, EMC ve BEM mühendisleri çevreye olan tüm EM etkileri göz önüne almak zorundadır. Her iki mühendislik dalı da, elektrik, elektronik, elektro-mekanik, kimya, sistem bilimi, tıp ve biyoloji benzeri alanları içeren çok disiplinli dallardır.Bu köşede bundan böyle EMC ve BEM konuları değişik açılardan ele alınacak. Bir sayıda işin teknik yanı, örneğin bir cihazın elektromanyetik etkilerden yalıtılması işlenirken, bir başka sayıda işin hukuksal boyutu ele alınacak, ya da insan ve çevre sağlığı ele alınacak. Bir yandan çok temel tanımlar, örneğin çözünürlük, doğruluk ve hassasiyet üzerinde durulurken, öte yandan bilim ve teknolojinin toplumsal algılanması tartışılacak. Bir sayıda akım, gerilim, enerji, güç, dB, dBm, gibi temel terimler üzerinde durulurken, diğer bir sayıda güncel bir konu, örneğin baz istasyonları ve sorunları tartışılacak.
EMC - BEM Mühendisliği
Sık sık karşılaşılan bilgisayarların radyo yayınlarını bozması, elektrik süpürgelerinin TV'lerde karlanmaya neden olması, yıldırım düşmesinin elektronik cihazları bozabilmesi benzeri olaylar, EM etkileşim ve girişim olaylarından sadece bir kaçıdır. Bu konular, çok disiplinli EMC mühendisliğinin ilgi alanındadır. Bir EMC probleminde üç unsur bulunur:
1. EM girişim kaynağı
2. Girişimden etkilenen kurban
3. Kaynak ile kurban arasındaki girişim yolu
Girişim kaynağı ya da kurban bazen ayırt edilemese bile, bu üç unsur bir arada EMC problemini oluşturur. EMC probleminin bir özel hali, kurbanın canlı olması durumudur. Bu durumda etkileşim, EM enerji ile canlı dokular arasındadır. Bu etkileşimle ilgilenen dala da özel olarak BEM adı verilmiştir. EMC mühendisliğinin ana amacı, bu üç unsurdan en az birini ortadan kaldırmak ya da etkilerini en aza indirmek iken; BEM mühendisliğinin amacı, EM enerjinin canlı dokularda yaratacağı kısa, orta ve uzun süreli etkileri incelemek ve en aza indirmek yönündedir.

EMC, cihaz-cihaz etkileşimini göz önüne alır. Elektronik cihazların bir arada, birbirini rahatsız etmeden ve birbirinden en az etkilenerek çalışabilmesi için gerekli düzenlemelerle ilgilenir. Örneğin, evlerde kullanılan buzdolabı, fırın, elektrik süpürgesi gibi yüksek akım çeken cihazların çalışabilmeleri ve şehir şebekesinden enerji çekerken şehir şebekesine gürültü aktarmaması için, üreticinin alması gereken önlemleri ayrıntılı olarak sıralar. Ya da, televizyon üreticisine ürününün ne tür etkilere karşı dayanıklı olması gerektiğini belirtir. Ya da, kişisel bir bilgisayardan çevreye istenmeyen sızıntının frekansa ve uzaklığa göre en fazla ne kadar olması gerektiğini belirler. Bunlarla ilgili standartları oluşturur.Tam üye olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği (AB), yasal EMC düzenleme çalışmalarını 1992'de başlatmış ve 4 yıllık geçiş sürecinden sonra 1996'da zorunlu hale getirmiştir. Artık AB pazarına girecek her ürün, EM uyumluluk, CE (Conformity Europe - Avrupa Uyumluluğu) markası taşımak zorundadır. Bunun anlamı, o ürünün bağlı olduğu standartlarca belirlenen tüm koşulları sağladığının belgelenmesi ve üretici firmanın bunu garanti etmesidir.BEM, cihaz-insan etkileşimiyle (EM enerji - canlı doku ilişkisi ile) ilgilenir. Kısa ve/veya uzun dönemli etkilerin neler olabileceğini araştırır. Bu araştırmalar laboratuar çalışmaları olabileceği gibi, bilgisayar modellemeleri ve simülasyonları da olabilir. EM enerji-canlı etkileşimi çok ama çok karmaşıktır. Çoğu kez gerçekçi modellenmesi olanaksızdır. Ancak geniş denek gurupları üzerinde yapılan istatistiksel çalışmalarla sonuçlara ulaşılabilir. Buna epidemiyolojik çalışmalar adı verilir. Epidemiyolojik çalışmalar uzun süre, büyük bütçe ve yorucu çalışmalar gerektirdiğinden, EM-doku etkileşiminin anlaşılabilmesi ve varsa olumsuz etkilerin ortaya çıkarılması on yılları bulabilir.
Standartlar, Sınır Değerler
Bireysel ve toplumsal yaşamımız nasıl kurallar ve yasalarla belirlenmiş ise, EMC ve BEM mühendisliğinde de kurumlar ve kurallar -standartlar- söz konusudur. EMC konusunda standartları belirleyen uluslararası üç kuruluş; IEC (International Electrotechnical Committe - Uluslararası Elektro-Teknik Komite), CISPR (Comite International Special des Perturbations RadioElectriques - Uluslararası Radyo-Elektrik Pertürbasyonlar Özel Komitesi), CENELEC (Comite Europeen de Normalisation Electrotechnique - Avrupa Elektro-Teknik Normalizasyon Komitesi) 'dir. Bu kuruluşlarca hazırlanan standartlar, ürün gruplarına olduğu gibi, özellikle ürüne özgü koşullar ve sınır değerler içerebilmektedir.EMC sınır değerleri açıktır ve bu cihazların bu sınır değerleri sağlayıp sağlamadığının test edilmesi ve ölçülmesi kolaydır. Ele alınan cihazın bağlı olduğu standartta ölçü düzeni, ölçü ve testlerinin hangi koşullarda ve nasıl yapılacağı, hangi özelliklere sahip ölçü aletlerinin kullanılacağına varıncaya dek ayrıntılı bilgi bulunur. Oysa BEM sınır değerleri genelde tartışmalıdır. Bu nedenle, örneğin cep telefonları ve baz istasyonları konusunda veya yüksek gerilim hatlarının kanserojen olup olmadığı konusunda farklı sesler yükselebilmekte, tartışmalar yaşanmaktadır.
Teknolojinin yaşantımızı kolaylaştırdığı bir gerçek.Ulaşımdan eğitime, eğlenceden sağlığa kadar teknolojinin ve ürünlerinin katkılarını bir düşünün. Lazerle yapılan birkaç dakikalık göz ameliyatlarından uydularla 24-saat kesintisiz gözetlemeye, cep telefonlarıyla haberleşme olanaklarından internet'in sağladığı olanaklara, kişisel bilgisayarlardan fotokopi makinalarına dek, binlerce onbinlerce yeniliğin yaşam kalitesini yükseltmesi yanında toplumsal kültürleri de değiştirdiğini yaşayarak görmüyor muyuz? Elbette görüyor ve yaşıyoruz. Her yenilikte olduğu gibi, yaşantımızı kolaylaştıran teknoloji ve ürünleri de, olası olumsuzlukları beraberinde getirmekte. Olası olumsuz etkilere riskler, bunları göze alarak teknolojiyi kullanmaya risk alma, ve bunun değerlendirilmesine de risk analizi (yönetimi) denmekte. Risk analizinde en önemli konu alınan riskin ne olduğunun bilinmesi. Cep telefonları, baz istasyonları ve yüksek gerilim hatları ekseninde yoğunlaşan elektromanyetik alanlar ve sağlığımız konusunda da sorun, risklerin bilinebilmesi. Risklerin belirlenebilmesi ancak bilimsel araştırmalar ve bu araştırmaların sonuçlanmalarıyla olası. Son yıllarda bu konularda yazılan yazılar, çıkan haberler, yapılan tartışmalar ile, kamuoyu cep telefonu haberleşmesinin elektromanyetik dalgalarla sağlandığından, bu konularda uzman kuruluşların eldeki verilerle ısıl etkiler cinsinden ve güvenlik payları bırakarak ölçülebilen/denetlenebilen sınır değerler belirlediğinden ve Türkiye'nin de Telsim ve Turkcell için 900 MHz'te 42 V/m, Avea için 1800 MHz'te 59 V/m elektrik alan şiddeti değerlerini kabul ettiğinden artık haberdar. Vatandaş, ısıl etkiler cinsinden konan sınır değerlerin (bir kaç istisna dışında) aşılmadığını, baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik alan seviyelerinin sınır değerlerin oldukça altında kaldığını artık öğrendi. Dergide de bu köşede zaman zaman, örneğin, Mayıs ve Haziran 2004 sayılarında, konu ele alındı. O yazılarda da değinildiği gibi, sorun ve tartışmalar sınır değerlerin güvenirliğinde düğümlenmekte ve araştırmalar sınır değerlerin altındaki elektromanyetik seviyelerde sorun olup olmadığının belirlenmesine kaymış durumda.
Hayvan ve insanlar üzerinde yapılan araştırmalarda, elektromanyetik etkileşim kesin olarak gösterilmiş durumda. Sorun, hangi elektromanyetik seviyelerde etkinin kabul edilebilir olduğunun tayin edilmesi. Elektromanyetik doz azaldıkça risk azalacak ve bir değerde diğer risklerle (örneğin, enerji hatları, TV v.b.) aynı seviyeye gelecek. Ancak o zaman analiz diğer bütün risklerle birlikte yürütülebilir. Bugün, belirlenen seviyelerin altında ya da üstünde, henüz olumsuz etkilerin gözlenmemesi, olumsuz etkilerin olmayacağı anlamına gelmez. Burada uzmanlara ve yetkililere düşen görev, olası riskleri bütün açıklığıyla topluma aktarmak ve risk yönetimini çalıştırmak olmalı.
Elektromanyetik alanlar ve insan sağlığı üzerine yapılan çalışmaları üç ana başlıkta toplamak olası; deneysel çalışmalar, bilgisayar simülasyonları ve istatistiksel çalışmalar. Örneğin; cep telefonlarını ele alalım. Deneysel çalışmalar daha çok, yapıları insana benzeyen hayvanlar (örneğin; fareler, maymunlar) kullanarak ya da laboratuar çalışmaları şeklinde gerçeklenmekte. Bilgisayar simülasyonları, ya insan dokularının elektromanyetik eşdeğerleri (çeşitli jellerden oluşturulan fantomlar) kullanılarak yapılmakta, ya da tamamen sayısal ortamda matematiksel modellerle gerçeklenmekte. Ne yazık ki, hangisi olursa olsun, bu çalışmaların sadece fikir verebileceği aşikâr (çünkü kullanılan modeller karmaşık insan dokularını gerçekçi modellemekten henüz çok uzak). Güvenilir yöntem olarak geriye sadece epidemiyoloji kalıyor.
Epidemiyoloji
Sağlık alanında araştırmalar genelde gözlemle başlar. Benzeri gözlemlerin, farklı toplum, zaman ve mekânlarda yapılması, sağlık problemlerinin tanımlanmasına olanak sağlamakta. Sağlık problemleri tanımlandığında, olası neden ve/veya risk faktörlerinin saptanması ve uygun müdahalelerle ilgili hastalık, sakatlık ya da ölümlerin en aza indirilmesi hedeflenmekte. Epidemiyoloji, toplumda sağlıkla ilgili olayları kişi, yer ve zaman özelliklerine göre inceleyen, nedenlerini araştıran, ve olayların önlenmesi için uygun çözüm yollarını belirleyen yöntemlere verilen ad. Epidemiyolojik yöntemlerin kullanımı tıp bilimi kadar eski olmasına karşın, sistematik olarak kullanımı 20. yüzyılın ikinci yarısından sonrasına rastlamakta. Kayıtlar ilk epidemiyolojik çalışmanın 1849 yılında Londra'da yapıldığını belirtmekte. İngiliz doktor John Snow o yıl Londra'da yaşanan kolera salgının bir caddedeki içme suyu pompasından kaynaklandığını saptamış ve pompa kapatılarak salgının önüne geçilebilmiş.Epidemiyolojik çalışmalar, her biri kendi içinde değişik çalışma tiplerini içeren, deneysel, gözleme dayalı ve yöntemsel olmak üzere üç grupta ele alınmakta. Her üçünde de temel stratejisi, sağlık olaylarının sıklık ve dağılımını grup-içi ve gruplar-arası karşılaştırmalar yaparak değerlendirmek. Bu amaçla standart ölçütler geliştirilmiş ve kullanılmakta. Epidemiyolojik yöntemlerin kullanılmasının ana amacı, gerçeği olabildiğince tarafsız (ama tutarlı) ölçebilmek. Epidemiyolojik araştırmaların veri (bulgu) kalitesi, maliyeti ve sonuçların topluma genellenebilirliği gibi özellikleri, farklılık gösterebilmekte. Araştırıcılar, çalışmak istedikleri konu, amaç ve olanaklara göre bu çalışma tiplerinden kendileri için uygun olanını seçmek durumunda. Epidemiyolojinin ana kullanım yerleri Tablo 1'de listelenmekte.Değişik tanımları olsa da, genel kapsamı ile epidemiyoloji, tıp biliminde kullanılan, kişi/toplum sağlık/hastalık dağılımı, nedenleri, tanı, tedavi ve önlenmesinde kullanılabilecek uygun yöntemleri belirleme gibi konuları ele alan bir bilim dalı. Epidemiyolojik araştırma ve incelemede ana strateji, iki ya da daha fazla gruba (deney grubu, kontrol grubu) ait verilerin karşılaştırılması olarak uygulanmakta. Karşılaştırma stratejisi, epidemiyolojik çalışmaların temelini oluşturmakta ve bir kontrol grubuna gerek duymakta. Öte yandan, kontrol grubu ve karşılaştırma olmaksızın, sadece belirli bir gruba ait özellikleri tanımlamak da söz konusu, ancak bu durumda yapılan çalışmaya tanımlayıcı tipte epidemiyolojik araştırmalar adı verilmekte. Asıl sorun sağlık/hastalık durumunu değerlendirmede hangi epidemiyolojik araştırmanın kullanılacağına karar vermek. Bu ise, çalışmanın amacı, eldeki insan gücü, zaman ve para gibi etmenlere bağlı.


Elektromanyetik Alanlar ile Canlıların Etkileşimi
Bu konuda son on yılda yüzlerce araştırma yapıldı, yapılmakta. Kanserojen etkilerden kan basıncına, üremeden kalp pillerine, hamilelikten uyku ve beyin fonksiyonlarına kadar hemen her konuda cep telefonlarının olası olumsuz etkilerinin saptanması amacıyla, kısa ve orta süreli, küçük ya da büyük bütçeli yüzlerce araştırma söz konusu. Birbirini destekleyenler kadar, birbiriyle çelişen araştırma sonuçları ve yayınlara da sıkça rastlanmakta. Bir örnek DNA üzerine yapılan çalışmalar.
1995 - 1996 yılları arasında Prof. Lai ve Singh (fareler üzerinde 2450 MHz'te 0,6 ve 1,6 W/kg ile yapılan deneylerde 4 saatlik süre sonunda) elektromanyetik enerjinin DNA bozulmasına yol açtığını gözlediklerini açıkladılar. 1997'de Prof. Malyapa benzeri bir deneyde Prof. Lai ve Singh'in elde ettiği sonuçlara ulaşamadığını açıkladı. Ancak, iki deney arasında farklılıklar vardı. 1998'de Prof. Malyapa Prof. Lai ve Singh'in deneyini aynen tekrarladı ve elde edilen sonuçlara yine ulaşamadığını açıkladı. 2002'de Prof. Tice ve Prof. Namee ayrı ayrı yaptıkları deneylerde yine DNA bozulmasının gözlenmediğini açıkladılar. Aynı yıl, Prof. Takahami farelerle 1500 MHz'te 0,7 ve 2,0 W/kg altında günde 1,5 saat, haftada 5 gün süreyle 4 hafta boyunca yaptığı deneylerde, beyin DNA'larında bozulma gözlemediğini açıkladı (bu ve benzerleri için kaynaklara http://www3.dogus.edu.tr/lsevgi ve http://www.who.int sitelerinden ulaşılabilir). Son bir kaç yılki önemli gelişmeleri, alçak frekanslar (ELF) ve yüksek frekanslar (RF) olmak
üzere ikiye ayırarak özetlemekte yarar var:

Yüksek Gerilim Hatları (ELF Manyetik Alanlar)

Bugün için ELF manyetik alanların kanser riskini arttırdığı görüşü (eldeki güçlü bulgular ışığında) yaygın kabul görmekte. Oysa 1999 yılında ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü, mevcut bilimsel verilerin enerji nakil hatlarının (ELF) kansere neden olduğuna dair belirgin, bilimsel bir kanıt olmadığını açıklamıştı. 2001 yılında ise, İngiltere Ulusal Radyasyondan Koruma Kurulu (NRPB), mevcut laboratuar çalışmalarının ve epidemiyolojik araştırmaların ELF'nin kansere neden olduğuna dair bir bulgu vermediğini belirtmekteydi.İlk kez Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu (IARC) Haziran 2001'de ELF manyetik alanların kanserojen olabileceğini açıkladı. Bunun sonucu, basında Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) cep telefonlarını ve baz istasyonlarını kanserojen ilan ettiği şeklinde haberler yer aldı. WHO, 23 Ocak 2002 tarihli açıklamasında bunu yalanladı ve basının konuyu yanlış aktardığını, ELF alanlarıyla (yani 50-60 Hz enerji nakil hatlarıyla), 900 - 1800 MHz frekanslı cep telefonları alanlarının etki bakımından tamamen farklı olduğunu belirtti. ELF manyetik alanlar için 1 G olan sınır değerinin çok altında 10 - 20 mG değerlerindeki etkilerden söz edilmekte. Uzmanlar bugün için sınır değerin 4-5 mG seviyelerinde olması gerektiğini tartışmakta.

Türkiye'de Enerji İletim Tesislerinin Durumu
Ülkemizde elektrik enerjisi genel olarak doğu ve güney doğu bölgelerinde üretilmekte tüketim ise, daha fazla, sanayinin ve yerleşimin yoğun olduğu batı bölgelerinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle enerjinin, genel olarak, doğudan batıya iletilmesi enerji iletim hatları ile gerçekleştirilmektedir.

Ülkemizde elektrik, genel olarak iki çeşit hatla taşınmaktadır. Bunlardan ilki yüksek gerilim hattı diye tanımlanan 66 kV, 154 kV, 220 kV ve 380 kV gerilimli iletim hatları grubudur. Bu hatlar, üretim merkezlerindeki elektrik enerjisini, tüketim merkezlerindeki ana trafo merkezlerine taşırlar. Ancak 66 ve 220 kV gerilimli hatlar halihazırda ülkemizde uzun bir s üreden beri tesis edilmemektedir. İkinci hat türü ise dağıtım hattı olarak tanımlanan 34.5 KV ve daha düşük gerilimli hatlardır. Bu hatlar, trafo merkezlerindeki elektrik enerjisini daha düşük gerilimli trafolara ve/veya evlerimize ve işyerlerimize ulaştırmaktadır. Tablo 1’de ülkemizde enerji iletim tesisleri hakkında,gerilim sınıflarına göre istatistiki bilgiler verilmektedir.

Ülkemizde enerji iletim hatlarından kaynaklı elektrik ve manyetik alanlara ilişkin özel bir standart bulunmamakta olup, elektrik frekansını da içine alan düşük frekanslar için “İnsanların Elektromanyetik Alanlara Maruz Kalması-Düşük Frekanslar (0 Hz – 10 kHz)” adlı bir TSE standardı vardır.
Ülkemizde İletim Tesislerinden Kaynaklanan Elektrik ve Manyetik Alanlar
Ülkemizde, yüksek gerilimli elektrik iletim tesislerinden (enerji iletim hattı-EİH; trafo merkezi-TM) kaynaklı elektrik alanı ve manyetik alan düzeylerinin saptanmasına yönelik ilk ve tek kapsamlı çalışma, 2001 yılında TEAŞ ile TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü tarafından gerçekleştirilmiştir. Ölçüm sonuçlarına* göre, bu tesislerden kaynaklı alan şiddetleri aralığı Tablo 4'te verilmektedir. İleride, ölçümler yapıldıkça bu değerlerin değişmesi mümkün olabilecek ve ölçüm sayısı arttıkça bilgilerin temsil kabiliyeti de artacaktır.
EİH Kaynaklı EMA'nın Modelleme Yolu İle Belirlenmesi
Yukarıda sonuçları verilen ölçümler, ölçümlerin yapıldığı koşul ve zamandaki akım ve gerilim değerlerine ve ölçümü yapılan hattın fiziksel (yüksekliği, seğimi, arazi koşullan, çevredeki yapılar vb.) ve tasarım özelliklerine (iletken cinsi, her fazdaki iletken sayısı,vb.) ait elektrik alanı ve manyetik alanlarını göstermektedir. Bunun dışındaki hallerde ve de özellikle, planlama aşamasında olan (mevcut olmayan) olmayan hatların elektrik alanı ve manyetik alanının belirlenmesi için en önemli araçlar matematiksel modellerdir. Bir iletim hattı kurulmadan önce, o hattın planlanan akım ve gerilim değerlerine, kendinin ve bulunduğu ortamın fiziksel özelliklerine ve tasarım değerlerine göre ve arzu edilen değişik koşullar için elektrik alanı ve manyetik alanının belirlenmesi, belli bir hata payıyla (kullanılan verilerin ve modelin kalitesine göre değişmektedir), matematiksel modeller kullanılarak mümkün olabilmektedir. Kullanılan model ABD Elektrik Araştırma Enstitüsü EPRİ tarafından geliştirilen TLWorkstation Yazılımının ACDCLINE Modülüdür. Dünyacı başka model ve yazılımlar da mevcuttur ve güvenilirlikleri test edilmek koşulu).-kullanılmaları mümkündür.TLWorkstation programını kullanılarak yapılan modelleme sonuçlarının ölçüm sonuçlarıyla örnek bir karşılaştırması aşağıdaki şekilde verilmektedir. Bu karşılaştıma ve dünyada değişik konulardaki binlerce modelleme çalışması göstermiştir ki, en iyi model bile gerçek durumu aynen temsil edemez ve öngöremez. Bu nedenle, modelleme sonuçlarında belli bir hata payı, bazen kayda değer bir hata payı olabilmektedir. Ancak, önemli olan, özellikle Çevresel Etki Değerlendirmesi gibi öngörüye dayanan ve planlar. aşamasında gerçekleşen çalışmalarda, üzerinde çalışılan konu (örn. elektrik alanları ve manyetik alanlar) ile ilgili genel eğilimleri ve potansiyel sorunları önceden görmek ve değerlendirmektir.
Şekil 2 ve 3'te, TEAŞ tarafından elde edilen modelleme sonuçlan ile ölçüm sonuçlarının kıyaslaması görülmektedir. Görüldüğü üzere, kullanılan model, makul bir hata payı ile, ölçümle belirlenen gerçek durumun karakterini çok iyi temsil etmektedir Bu çalışmada elde edilen modelleme sonuçları, ölçüm değerlerinden daha yüksektir. Yanı. tesis edilecek bir EİH hattı için elektrik alanı ve manyetik alam, modelleme ile tahmin edilenden daha düşük olacaktır. Modelleme sonuçları, standartlarda verilen referans değerlerden düşük ise, gerçek değerler daha düşük olacağından ve model, alan dağılım karakterini doğru yansıttığından, çevre koruma bakış açısıyla modelin güvenilir olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aşağıdaki grafikler incelendiğinde, örnek olarak seçilen hattan kaynaklı EMA'nın ölçülen değerlerinin referans değerlerin (Bkz. Tablo 7) altında kaldığı ve bunun da modelleme ile teyid edildiği görülmektedir.
Standartlar ve Referans Değerler
ABD'de Referans Değerler
60 hertzlik manyetik ve elektrik alanlar için, ABD'de ulusal standartlar yoktur. Yine de, Ulusal Elektrik Güvenlik Kodu gereğince, akımlar için güç hatları alan şiddetlerine bazı üst sınırlar getirilmiştir.
1975'te, Amerikan Çevre Koruma Ajansı, yüksek voltajlı elektrik iletim hatlarının sağlık ve çevresel etkileri ile ilgili bir bildiri yayınlamıştır. Ajans 700 kV ve üstü iletim hatlarının elektrik alanları için bir rehber çıkarmaya gerek olup olmadığını belirlemek istemiştir. Rapor, son analizde şu şekilde sona ermektedir; "şu ana kadar yapılan çalışmada, elektrik alana maruz kalmanın halk sağlığı ve refahı için herhangi bir tehlike arz etmediği görülmüştür."
Bir çok eyalet, genellikle önerilen iletim hatları için düzenleyici tutanaklar tutarken biyolojik etkiler konusuna değinmiştir. Altı eyalet, iletim hatlarından kaynaklanan elektrik alanları için standart veya rehber belirlemiştir. Bu altı eyaletlerden ikisi ise manyetik alanlar için de standartlar tanımlamışlardır. Anılan bu iki eyaletin (New York ve Florida) manyetik alanları, temelde, maksimum yük koşularında, mevcut hatların yakınındaki manyetik alan değerleridir. Başka bir deyişle, bu eyaletlerin amacı, gelecekteki hatların halihazırdaki EMA düzeylerini aşmamasını sağlamaktır (Information Ventures, Inc. Ques-tions and Answers About EMF Electric and Magnetic Fields Associated with the Use of Electrcial Power. Ocak 1995. www.infoventures.com) Tablo 5'te bu standart ve rehberler verilmektedir. ABD'de iş ortamlarıyla ilgili referans değerler de Tablo 6'da verilmektedir
Avrupa Birliği'nde Kullanılan Referans Değerler
İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Uluslararası Komisyonu (ICNIRP 40 ülkeden 15.000 bilim adamını kapsayan radyasyon korunmasında uzmanlaşmış bir organizasyondur.
Daha Sonra İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyondan Korunma Uluslararası Komisyonu (International Comission on Non-Ionizing Radiation Protection ICNIRP) adını alan IRPA INIRC, tarafından hazırlanan ve aşağıdaki tablodaki değerlerin alındığı rehberde (ICNIRP EMF Guidelines), "referans değerlerin aşılmasının sağlık zararları olacağı anlamına gelmediği, daha ayrıntılı araştırmanın gerekeceği" belirtilmektedir. Bunun nedeni, aynı kuruluş tarafından bu rehberin nasıl yorumlanacağıyla ilgili olarak yayınladığı bildirgede (ICNIRP Statement: Use of the ICNIRP EMF Guidelines. 31.03.1999 -www.icnirp.de, use.htm), referans değerlerin, maruz kalma değerlendirmesi uygulamalarında, temel sınırlamaların aşılma eğiliminin olup olmadığını belirlenmesi amacıyla hazırlandığı belirtilmektedir. Bu değerler, matematiksel modeller ve belli frekanslarda yapılan laboratuvar çalışmalarının sonuçları kullanılarak, temel sınırlamalardan türetilmiştir. Alanlara maruz kalan kişiye, alanın maksimum kapling koşulları için geçerli olmakta, dolayısıyla maksimum koruma sağlamaktadır. Sınırlamalar, halk ve çalışanlar için farklıdır. ICNIRP, referans değerlerin halk ve çalışanlar için EMA limitleri konusunda genel rehber olarak kullanılmasını önermektedir.
Avrupa Birliği'nde elektrik alanı ve manyetik alanlar için kullanılan referans değerler (CEIENV 50166-1 Normu), TSE Standartı ile aynı olduğundan burada verilmemiştir. AB'nin kullandığı bu değerler aşağıda verilmektedir.
Türkiye'de Standartlar ve Yönetmelikler
Ülkemizde alternatif akımda işletilmekte olan enerji iletim hatlarının frekans değeri 50 Hz'dir. Türk Standartları Enstitüsü'nün, TS ENV 50166-1/Nisan 1996 Baskı ICS 29020 sayılı ve "İnsanların Elektromanyetik Alanlara Maruz Kalması- Düşük Frekanslar (0 Hz -10 kHz)" adlı standartmda, iletim hatları için geçerli olan frekansla ilgili referans değerler de yer almaktadır. Bu değerler, Tablo 8'de verilmektedir.Çevre Bakanlığı koordinasyonunda, konu ile ilgili Bakanlıkların ve Kurumların oluşturduğu bir komisyon, İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon Yönetmeliği taslağı üzerindeki çalışmaları sürdürmektedir
Sonuç ve Değerlendirme
Yukarıda verilen standartlar, elektromanyetik alanların kanıtlanmış etkileri temel . narak hazırlanmaktadır. Bu değerlerin altında, halihazırda kesin olarak kanıtlanmış - - etki yoktur. Yeni araştırmalar doğrultusunda, bu standartların değişmesi de mümkündür. l.iktr'ık alam ve manyetik alanın insanlar üzerindeki etkileri konusunda, hala pek çok belirsizlik mevcuttur.
Bu çalışma kapsamında, dünyadaki tüm araştırma ve çalışmaları içeren özet raporlar incelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara varılmıştır. (TEAŞ, 2001)


• Ülkemiz enterkonnekte sisteminden kaynaklanan elektrik alanları ve manyetikalanların, her tesisin münferiten incelenmesi gerekmekle birlikte, genel olarak, ulusalve uluslararası referans değerleri sağladığı belirlenmiştir. Yeni standartlar ve mevzuatındaha düşük referans değerler öngörmesi halinde bu durumun değişmesi de olasıdır.
• Elektromanyetik alanların insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilerinin (özellikle kanseretkisi) olduğu, halihazırda bilimsel olarak kanıtlanmamış durumdadır. Mevcut bulgulardeğerlendirildiğinde, EMA'nın kanser oluşturucu ya da arttırıcı etkisinin olduğuhipotezini tamamen reddetmek de mümkün değildir. Araştırmalara, konu tamamenaydınlanana kadar devam edilmelidir. Dünyada bu konuya ciddi olarak eğilen pekçok ülkenin yetkili kuruluşlarının da vardığı sonuç aynı doğrultudadır (USDOE, 1995).
• EMA'nın kansere yol açtığı yolundaki iddialar bilimsel nitelik kazanmamıştır.Çalışmalar, kanser vakalarının istatistiksel incelemelerine dayanmakta ve belli birbölgede belli sayıdaki vaka ile bunların etkilenebileceği faktörler arasında birkorelasyon (bağlantı) bulmaya çalışmaktadırlar. EMA'nın kanser yaptığınınsöylenebilmesi için bilimsel çalışmaların böyle bir sonuca ulaşması ve bilimdünyasında belli bir uzlaşı sağlanması gerekir. İleride böyle bir sonuç çıkabilir ya daçıkmayabilir. Ancak, bugün için EMA'nın kanser üzerinde oluşturucu ya da arttırıcıetkisi kanıtlanmış değildir ve böyle bir ifade kullanmak mümkün değildir. Dünyadayapılan ve bazı kanser türleri ile EMA arasında bir pozitif bir bağ bulan bilimselaraştırmalar bile, yayınlarında bu durumu belirtmektedirler (Olsen ve diğerleri, 1993).

• Mevcut bilgiler, araştırmalar ve uygulamalar ışığında, tercih ve tavsiye edilen du­rum, enerji iletim tesislerinin yerleşim alanlarından ve hassas ekosistembileşenlerinden mümkün olduğunca uzak tutulmasıdır. Ancak, mümkün olamayan yada çok maliyetli hallerde, planlanan tesislerle ilgili yüksek maliyetli önlemler almakve mevcut tesislerle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmak için, bugün itibariyle,yeterli bilimsel neden bulunmadığı düşünülmektedir.

Kaynakça
American Conference of Govemmental Industrial Hygienists, 1996. Threshold Limit Values for Chemical Substances and Physical Agents and Biological Exposure Indices. PublicationNo.:0026. Cincinnati, Ohio, ABD.
Information Ventures, Inc. Questions and Answers About EMF Electric and Magnetic Fields Associated with the Use of Electrcial Power. Ocak 1995. www.infoventures.com
IRPA/INIRC (International radiation Committee of the International Radiation
Protection Association). 1990. "Interim Duidelines on Limits of Exposure to 50/60-Hz Electric and Magnetic Fields," Health Physics 58:113-122.

Merhaba

Bu bir hoşgeldiniz mesajıdır.